Kas ve iskelet sistemi tümörlerine dikkat çeken Prof. Dr. Levent Eralp, bu tip tümörlerde şüpheci olmanın hatalı ve eksik tanıyı engellemesi bakımından çok önemli olduğunu belirterek, "Hastanın röntgenindeki en küçük bulgu, tanıya ulaşacak ileri tetkikleri yapmayı gerektirir. Şüpheci olmak ve buna bağlı olarak konulacak erken tanı, yüz güldürücü tedavi sonucu için en önemli faktördür" dedi.
Prof. Dr. Levent Eralp, vücuttaki tüm tümörlerin yüzde 1'ini oluşturan ortopedik tümörlerin yalnızca kemikleri değil, yumuşak dokulara ait adale, tendon, eklem kapsülü, sinir ve damar dokularını da etkilediğini belirterek, "Tümörler genelde üç ayrı şekilde karşımıza çıkıyor; vücudun herhangi bir yerinde fark edilen, gittikçe büyüyen ağrılı şişlikler şeklinde, kemiklerin zayıflayıp kırılmasına neden olarak ya da çeşitli yaralanmalar sonrasında çekilen röntgen ya da MR ile tesadüfen ortaya çıkabilir. İskelet sisteminde görünen tümörlerin yüzde 90'ı bilinmeyen nedenlerle ortaya çıkar. Yüzde 10'luk kısım ise, radyoterapi gören hastalar, uzun süreli kemik iltihabı, doğuştan gelen kistler gibi bilinen etmenlere bağlı olarak gelişir" diye konuştu.
"Her Otopedik Tümör Kanser Değildir"
Tümör ifadesinin kanseri çağrıştırdığını belirten Prof. Dr. Eralp, "Ortopedik tümörler kemik ve yumuşak dokulara ait tümörleri anlatmaktadır. İyi huylu ve kötü huylu türleri düşünüldüğünde, tümör öncelikle kanser olarak değerlendirilmemelidir. Tümör kelimesi tıp dilinde şişlik ya da kitle anlamına gelir. Ortopedik tümörler, vücuttaki diğer tümörlere göre daha az görülür. Bu oran yalnızca yüzde 1'dir. Ortopedik tümörler üç ana başlıkta incelenebilir; iyi huylu tümörler, iskelet sistemine ait kötü huylu tümörler yani kanserler ve vücuttaki başka organlarda ortaya çıkan kanserlerin kemiğe sıçraması, yani metastazlar. Öte yandan ortopedik tümörlerin çok az bir kısmında belirlenen genetik özellikler bulunmaktadır. Bu tümörlerin yüzde 90'ı için sebep olan bir faktör bilinmemekle birlikte, bazı hastalarda aile içindeki başka bireylerde ya da geçmiş kuşakların bir devamı olarak görülebilir" dedi.
"Çocuklarda Tehlikeli Değil"
"Çocuklardaki kemik kistleri genellikle tehlikeli değildir" diyen Prof. Dr. Eralp, çocukların hareketli yapıları nedeniyle düşme ve yaralanma sorunlarını sıklıkla yaşadıklarını hatırlatarak, "Ancak herhangi bir zedelenme sonucu çekilen filmler ya da MR'da vücutlarında var olan kistler ortaya çıkabilir. Bunlar daha çok çocuklar için zararsız olan ve büyüdükçe ortadan kaybolan yapılardır. Ancak 'kemik' ve 'kist' kelimeleri yan yana geldiğinde, aileler özellikle kanseri düşünerek tedirgin olur. Bu hastalara en doğru yaklaşım, ailelere doğru bilgi vermek, zaman içerisinde hekim ve hastanın iletişimini sürdürerek çocukluk çağı bitene kadar hastayı takip etmektir. Çocukluk dönemindeki kistlerin bir kısmı cerrahi tedaviye gerek kalmadan iyileşmektedir" ifadelerini kullandı. Yine de hekim kontrolünde olan hastalarımızda, cerrahi tedavi gerektiği zaman, geç kalmamış oluruz ve uygun zamanda, daha basit girişimlerle tedaviyi sağlayabiliriz" şeklinde konuştu.
"İskelet Sistemine Uygulanan Radyoterapi Kemik Tümörüne Neden Olabilir"
Cinsiyet, yaş, kilo fazlalığı, sigara kullanımı gibi temel kanserojen etkenlerin iskelet sistemi tümörlerine sebep olup olmadığının henüz ispatlanmadığını ifade eden Prof. Dr. Eralp, kemik kanserleri nedeni ile radyoterapi gören hastalarda yıllar içinde iskelet sistemi tümörlerinin ortaya çıkabileceğinin bilindiğini söyledi. Eralp, "Lenf ve damar sistemindeki hastalıklarda zaman içinde iskelet sistemi kanserleri görülebildiği gibi, kemik iltihabının uzun yıllar iyileşmediği bölgelerde de tümörler ortaya çıkabilmektedir" dedi.
Kemik ve yumuşak doku kanseri olan hastaların hemen hepsinin temel tedavisinin cerrahi olduğunu belirten Prof. Dr. Eralp, şu bilgileri verdi: "Bu tür tümörler ilaç ve ışın tedavisinden diğer tümörler kadar örneğin bir lenf bezi, meme ya da testis kanseri kadar etkilenmez. İyi huylu kemik kistleri de zaman içinde büyür ve kemiği zayıflatırsa ameliyat gerekir. İskelet sistemi tümörlerinde şüpheci olmak, hatalı ve eksik tanıyı engellemesi bakımından çok önemlidir. Hastanın röntgenindeki en küçük bulgu, tanıya ulaşacak ileri tetkikleri yapmayı gerektirir. Vücutta, özellikle kol ve bacak eklemlerine yakın küçük de olsa bir şişlik fark edildiğinde gecikmeden hekime başvurmak çok önemlidir. Çünkü erken tanı, yüz güldürücü tedavi sonucu için en önemli faktördür. İyi huylu kemik kistleri de zaman içinde büyür ve kemiği zayıflatırsa, ameliyat gerekir. Kemik ve yumuşak doku kanserlerinde cerrahi tedavinin oluşturacağı en büyük sorun, vücudun temel hareketlerini sağlayan dokuların ameliyat ile feda edilmesi zorunluluğudur. Cerrahi teknik ve teknolojideki gelişmeler sayesinde artık özellikli protezler, canlı doku nakilleri ve mikrocerrahi işlemler ile hastaların yüzde 90'ından fazlasında hem uzuvları hem de kabul edilebilir oranda işlevlerini koruyabiliyoruz. Bazı hastalarda çıkarılan kanserli kemiğin eksi 180 derecede dondurularak tekrar yerine yerleştirilmesi, çok olumlu sonuçlar sağlayabilmekte. Başka bir organdan iskelet sistemine metastaz yapan kanserlerde ise daha çok hastanın ağrısını ortadan kaldırmak ve zayıflayan kemiğin kırılmasını engellemek, hastanın yaşam konforunu artırmak için cerrahi tedaviler uygulanmaktadır."